Uzun Etap’ın düzenlediği #RunFireCappadocia koşusuna basın üyesi olarak Monthly Fitness Dergisi adına davet edildim. Programımızda otel organizasyonu içerisinde yer alan geziler, tadımlar ve tarihi turlar mevcuttu. Davetimizin en son günü maraton koşusunun başlangıç gününe denk geliyordu ve RunFire Cappadocia Ultra Maratonun start verilme anını izleyecektik. Ta ki ben Yonca ile tanışana kadar… (Instagram: @4yaprakliyonca -Hürriyet köşe yazarı Yonca Tokbaş)
Küçük bir basın grubu olarak uçaktan indik ve Nevşehir havalimanından bizim için hazırlanmış olan servis ile konaklayacağımız otelimiz Argos in Cappadocia‘ya geçtik. Ne olduysa bana bu kısa servis yolculuğu esnasında oldu. 🙂 Yonca’nın anlatmaya doyamadığı kamp maceraları, koşu esnasında yaşanan güzel anılar, doğa ile bütünleşmiş komik hikayelerini dinlerken durdu ve “sen niye katılmıyorsun?” diye bir soru sordu. Ben de hepimizin her gün ürettiği, hafızamızdan hiç eksik olmayan bahanelerle başladım, yok hazırlık yapmadım, malzemelerim yok, bilmem koşabilir miyim, seneye ben de katılacağım derken birden sözümü kesti. Ne seneyesi arkadaşım katıl şimdi, 1 yıl beklenir mi bu macera için ben zaman çabuk geçsin de geleyim diye gün sayıyorum, dedi..
Malzeme buluruz herkes yedekli geliyor kamp alanına. Hiç koştun mu diye sordu,
- Ee evet, 10K, 5K koşuyorum,
- Ee tamam o zaman koşarsın sen burayı, olmadı yorulunca yürürsün kim seni zorluyor ki, keyfini çıkarmaya bak sadece…
Cümle bittiğinde ben niye daha önce bunu düşünmedim duygusu içimi kemirmişti. Çünkü bize öğretilen zorlansak da koşmalıyız, yavaşlarsak veya yürürsek zayıfız veya yenilmişizdir. Tüm bu düşünceler yani yenilme korkusu, kaybetme korkusu ve başarısızlıktan korkmak bizi durduran asıl nedenler olduğunu anlamıştım. Mükemmel olmalıyız, hep başarılı, hep övülen insan olmalıyız yenilgiye uğrayamayız biz; bu düşüncelerden arındığınızda gerçekten hayatta başaramayacağınız, yapamayacağınız şeyin olmadığını anlıyorsunuz. Ve bu tarz yarışlarda size asıl öğretilen şey tam olarak bu! Kaybet arkadaşım, yenil, en sonda gel, ama katıl, şansını dene ve olmadı mı başka sefere bir daha denersin. Bu süreçte bile öğrenebileceğin yüzlerce şey var. Yeniden başlamak, motive olmak, ne pahasına olursa olsun bırakmamak, durmamak, pes etmemek gibi. Bunlar hayata öyle güzel bir noktadan bakmana sebep oluyor ki, kafanın içi rahatlıyor, kendini biliyorsun, kimseye bir şey açıklama ya da ispatlama derdinde olmuyorsun.
- Hayatta kimseye bir şey ispatlamak zorunda olmadığını bilmek ve yaptıklarını, verdiğin kararları sadece sen istediğin için vermeyi öğrenmek benim için birçok şeyden daha değerli bir kazanım oldu.
Kapadokya, büyüleyici güzelliği, tarihi dokusu, yıllardır zarar görmemiş olan şehri ve trüflerden oluşmuş olan mağaralarıyla birlikte başka hiçbir yerde göremeyeceğiniz muazzam bir zenginliğe sahip. Şehrin bu denli tarihi ve doğal güzelliğini tamamıyla size yansıtabilen Kapadokya’nın en iyi otellerinden biri olan, Argos in Cappadocia’da konakladık. Uçhisar’da birçok konak ve evden oluşan otelde, tamamen size özel küçük bir konak tahsis ediliyor. Kendi salonunuz, kendi odanıza özel şömineniz ve terasınız dahi bu konağın içerisinde yer alıyor. Argos in Cappadocia içerisinde yaşadığımız keyifli deneyim gerçekten unutulmazdı. Bu şehre, bu denli aşık olmamı sağlayan en önemli unsurlardan bir tanesi de eminim ki, Argos in Cappadocia’nın mucizevi güzellikteki manzarasıdır. Şehre tepeden bakan terasında balonların kalkışını sabahın erken saatlerinde büyük bir keyifle izledik.
RunFire Cappadocia İlk Gün 20K Koşu Deneyimi
20KM’lik bir parkura toprak yolda başladık. İlk 3 km benim için en önemli mesafedir. Vücudum ve beynim iki farklı karaktere bürünür ve beynim sürekli durmam gerektiğini söylerken, vücudum daha yorulmadın devam edebilirsin der. Yarışın başında karşıma bir yokuş çıkmasıyla beraber beynimi dinlemeye başladım ve tamam ben yürüyeyim yapamayacağım, 20K çok uzun, senin neyine, hemen gaza geliyorsun, bu yokuşu bile çıkamıyorsun diyerek söylenmeye ve yürümeye başladım. Yokuşta hafif tempoda koşanları görünce 100 metre sonra çok yavaş koşmaya devam ettim. Bu koşu ve kendimle başlayan gelgitler ilk 1 km boyunca devam etti ve yokuş gittikçe dikleşmeye başladı. Moralim inanılmaz bozulmuştu, çünkü yine yapamıyorum diyerek kendime kızıyordum ki etrafımda yıllardır #runfirecappadocia’ya gelen, ironman yapan birçok sporcunun da bu inanılmaz dik yokuşu yürümeye başladığını gördüm.
Yani yokuşta hemen hemen herkes yürüyordu ve kimse de birbirine bakıp “aaa bak bu kız yürüyor” diye bir şey demiyordu, yani son derece normaldi yürümek. Bunu görmek topluma ayak uydurma iç güdüsünden geliyor olsa gerek ki içimi rahatlattı. Hava 35 derece önümüzde dimdik bir yokuş var ve bitmesi imkansız gibi duruyordu. Yer yer jog atıp (yürüme temposunda koşu yapmak: jogging) yer yer yürüyerek yokuşu olabilecek en hızlı tempomda çıkmayı başarmıştım ve her çıkışın bir inişi vardır diyerek, koşunun en keyifli anına gelmiş, yokuş aşağı inmeye başlamıştım. Rüzgarda yavaş yavaş kendini gösterdiği için de ayrıca şanslıydık.
- Koşu öncesi Ultra Maraton koşucusu ve Running Academy’nin kurucusu Özgür Tetik ile konuşmuştuk, bana yokuşu yavaş çık, sakın acele etme, yorma kendini, susamadan az ama sık su içmeye dikkat et, susuz kalma ve yokuş aşağı kendini sakın salma, nabzını ani yükseltme demişti.
Tüm sözlerini de dinledim tabii ki, sadece yokuş aşağı biraz yavaş da olsa kendimi bırakmıştım, ama sonrasında tıkanıp tekrar yavaşlamak zorunda kalınca ne demek istediğini anlamıştım. Uzun süreli yarışlar tamamen stratejik ilerlendiği zaman başarıyla sonuçlanıyor. Bu konuda deneyimlilerin sözünü gerçekten dinlemek lazım.
- Bana Yonca ve birkaç koşucu daha yorulursan yavaşla, enerjini topla, biraz su iç sonra devam et dediler.
Çok doğru bir yol gösterme oldu benim için. Yoruldum, dinlendim ve tekrar tempomu rahatça bularak koşuya devam ettim. Ve gördüm ki bu sayede dinlenmeden kendini zorlayarak koşan bir sürü kişiyi çok rahat geçebilmiştim.
- Bir diğer öneri ise ilk olarak Alicem’den ve AKUT koşucularından gelmişti uzun ve derin nefes al, kısa ve hızlı nefes alıp vermek seni daha çok yorardı.
Zaman zaman nefesimi ayarlamakta zorluk çeksem de uzun nefes almayı denediğimde yorulmadan ve tıkanmadan devam edebildiğimi anladım. Biraz geç oldu ama olsun. Öğrendim!
Bu süreçte çok eğlenceli bir yola girmiştik, ağaçların arasından koşuyor, küçük tepeleri zıplayarak geçiyordum. Çocukluğuma dönmüştüm ve gerçekten yarıştan zevk almanın ne demek olduğunu anlamıştım. Koşarken bir yandan Snapchat hesabımdan (Snapchat ve Instagram hesabım: nurcanarican) video paylaşıyordum, bir yandan canlı yayın yapıp girdiğim mağaraları arkadaşlarıma, çevremdekilere göstermek, bakın böyle bir yerde koşuyorum demek istiyordum.
Çıktığımız o ilk yokuştan sonra dümdüz aşağı indik, tarlaların, köylülerin evlerinden geçtik.
Bazı noktalarda yolu anlayabilelim diye koyulmuş olan kırmızı bayrakları görmekte zorlanıyorduk, köylüler; “yolunuz bu taraftan kızım” diyerek bize yol gösteriyorlardı. Kaybolmak en az 3 ile 5 km arasında fazladan koşmak demekti, yanlış gittiğin her adımı tek tek atarak geri dönmen gerekiyordu, bu nedenle olabildiğince dikkatli ilerliyorduk.
Gps cihazlarımız, takip cihazlarımız, rota tarif kartımız hatta cep telefonumuz dahi vardı, ancak rota üzerinde bazen heyecandan bazen de doğada yol bulmanın yaşayarak elde edilen bir deneyim olmasından ötürü, fark etmeden kaybolabiliyorsun. Kaybolmanın bile ayrı bir zevk olduğunu ayrıca söylemek isterim.
- Geri dönmenin, baştan başlamanın ve yola devam etmenin yaşanmış en güzel haliydi Kapadokya’da kaybolmak.
Bu sefer rota tekrardan yukarı doğru yol almaya ve yollar yokuş olmaya başlamıştı. Bu noktada tempomuz yavaş yavaş düşüyordu, sürekli su iç, susamadan su için diye bağıran koşucular, sağ tarafta uçurum var dikkat edin diyerek uyaranlar, bazen kayarak inmen gereken, bazen de birinin elini uzatarak seni çektiği tümseklerin olması bu güzel dayanışmanın en keyifli anlarını yaşattı bize.
Tepeye çıktığımızda tüm vadi ayaklarımızın altında kalmıştı ve bu manzara hayatımı değiştirmişti. Artık yıllardır hepimizin aradığı, içten içe bildiği, ama bir türlü emin olamadığı o duygu içimi mutlulukla doldurmuştu.
- Ben buyum, dedim kendime; senin amacın keşfetmek, gezmek, doğa ile bütün olmaktı.
Hayatını adadığın sağlıklı yaşam, spor ve doğa; insan doğasının tam içerisinde bulunan benliği ortaya çıkartıyordu. Keşif duygusu, doğaya olan aidiyet bağlanamaz bir özgürlükle beraber olduğunda kendimize dönebiliyorduk. Gerçek biz oluyorduk.
- Gerçek benliğine sahip olmaktan dolayıdır ki bu kampa gelen herkes burada mutluluğu buluyor.
Aşağıdaki linklerden yarışları, kamp ve etkinlikleri takip edebilirsiniz.
Böyle güzel bir deneyimiz bize yaşatan Uzun Etap Ekibi: www.uzunetap.com
Kapadokya’da koşmak için: www.runfirecappadocia.com
Tüm organizasyon fotoğrafları için Goshots ekibine teşekkür ederiz: www.goshots.net
Organizasyonda rotalarımızı, yollarımızı belirleyen, adım adım bizi takip edip desteğini eksik etmeyen #setadventures ekibine de ayrıca teşekkür ederiz.