Anksiyetenin ilk zorlayıcı noktalarından biri insanların yaşadığı fiziksel zorluklar. Sabah kalkarken, gece yatarken, bir iş görüşmesi ya da önemli bir buluşmada kalp atışının hızlanması, çarpıntı, terleme, sıcak basması, soğuk hissiyatı, kaşınma, gıdıklanma hissi, parmaklarınızın uyuşması, konsantre olamama, görmede hassasiyet gibi daha bir çok yaşanılan ve belki ilk başlarda anlam verilemeyen zorluklar. Niçin bu hislere sahip olduğumuzun güç olduğu şeyler. Sizi bir doktora gidip görünmenizi sağlayacak şiddette duygular. Hem fizyolojik hem biyolojik ruhsal oluşumları aynı anda yaşarsınız. Peki neden?
Bizim ilk inanlar ile bağlantılarımız var. İçgüdülerimizin kaynağı gibi. Mağara adamını tehdit eden vahşi canlılar şimdi yok ama bir mağara adamı ile yanı tepkilere bugün de sahibiz. Bir vahşi canlı tarafından tehdit altında değiliz bugün. Bugünün tehdit unsurları ya da senin tehdit olarak gördüğün unsurlar gelecek ile ilgili kaygıların ya da işin ve ya eşin olabilir. Bunlara olan bakışın ve ifade ediş şeklin bir mağara adamının yaşadığı vahşi doğa ortamındaki ile aynı.
Herhangi bir kararsızlığa ve kuşkuya karşı olan tahammülsüzlüğümüz, her şeyi kontrol etmeye olan bitmez arzumuz, belirsizlik durumunun yarattığı korku ve endişe durumlarının hepsi. Bu hayatta herşeyin yüzde birlikte olsa bir ihtimali vardır. Bungee jumping yapıyorsanız bu durum artar tabi ama yine de düşükte olsa bir ihtimal vardır. Bir risk olduğunu bilip bunu kabul etmiyorsanız siz daha stresli, kaygılı, hayattan zevk alamayan biri haline gelebilirsiniz. Etraftaki şeyler için çok fazla endişe etmek, kafa karışıklığı yaşamak, bir problemle karşılaşıldığında kararsızlığa ve endişeye kapılmak kafanızda “Eğer” sözcüğü ile başlayan bir sürü ve birçoğu gereksiz şeylerin kafada dönüp durmasına yol açar. Ve siz bir şeyi 3-5 defadan fazla düşündüğünüzde geri dönülmez bir korku ve endişe sizi sarar. Hep kötüyü düşünmek bunun önemli nedenlerinden ve bu hiç işe yaramaz. Bütün beyninizi kaplar ve sizi stres topu haline getirir.
Kendi iç dünyanız ile iletişime geçmeme, gün içinde 20 dakikalığına da olsa kendiniz ile yalnız ve kaliteli zaman geçirmemeniz, kendi iç dünyanızı, hislerinizi ve duygularınızı görmezden gelmek sizi korku dolu ya da dar almışlık, sıkışmışlık hissi veren durumlara daha sık sokar.
Yaşadığınız fiziksel semptomlara çok fazla önem verdiğiniz de vahşi bir canlı tarafından tehdit altında olduğunuzda çalışan sistemler daha çok çalışıyor ve bütün semptomları daha çok hisseder hale geliyorsunuz. Bu sayede doktorluk duruma gelebilirsiniz.
Bunları birçok insan yaşar ve tedavi edilebilirdir. Ne kadar şiddetli hisler sizde mevcut olursa olsun kurtulabilirsiniz. Tabi ki niçin bu hislere sahip olduğunuzu bilmeden çözemezsiniz.
Bazen bir ortamdasınızdır ve gerginlik hissedenin tek siz olduğunu düşünebilirsiniz ama zaman zaman herkes bu hislere kapılır. Her saniye bu hislere sahip değilsinizdir. Bazen gelir sonra kaybolurlar. Belki evinizde oturuyorsunuz ve birkaç saat sonra arkadaşlarınız ile buluşacaksınız ya da birkaç gün sonra bir toplantı da konuşacaksınız ve oturduğunuz yerde olmayacak hikayeler üretmeye başlarsınız tabi ki olumsuz duygu ve düşünceler hissetmeye başlarsınız. Stres, kaygı, anksiyete yaratının gerçekler olmadığını her şeyin bizim kafamızda bittiğinden emin oldu isek başlayalım.
Anksiyete yaratan her şeyin kötü gideceğine dair düşünceler. Niçin negatif düşünceler bizi bu kadar etkiliyor ve bundan nasıl kurtulabiliriz?
Öz farkındalık nedir? Bu sorunun çözüme giden en önemli basamağı “Kimsin sen?”. Kimliğimiz bizim kendimiz için oluşturduğumuz bir resim gibi ve biz kendimizi tanımlarken bu resmin olduğu çerçeveye bakıp kendimizi öyle tanımlıyoruz. Kötü anne iyi anne başarılı başarısız bunların gerçekliği nerede? Başarılı ya da iyi olduğumuzu başkalarından duymak istiyoruz. Biri size iltifat ettiğinden bu sizin oluşturduğunuz hikâyenin doğruluğunun ispatı gibi geliyor. Evet, ben iyiyim. O duyguyu, düşünceyi daha çok hissetmenize ve kabulünüze yol açıyor. İspatlanmış oluyor. Kötü düşünceler ise kendimiz için oluşturduğumuz hikayeyi düşünceleri zayıflatıyor. Bir yabancının bize gelip sen işinde kötüsün demesiyle patronumuzun bir iş arkadaşımızın sen işinde kötüsü demesi farklıdır. Aynı cümleler olsa bile bizde uyandırdığı düşünceler farklı. İlk senaryoda inanmadınız ikincisinde inandınız. Doğru olduğuna inandığımız zaman hissetmeye başlıyoruz. Doğru olduğuna inanmadığımız zaman hissetmiyoruz. İşte sosyal ortamlardaki gerginliğimiz kendimiz hakkında ne düşünüyor olursak olalım yine de başkalarının ne dediğini önemsediğimizden. Diğerlerinin düşüncelerinden korkuyoruz çünkü kendi hikâyemiz onların söyledikleri üzerine kurulu. Çünkü kendimiz ile yarattığımız bir hayal bir hikâye var ve diğerlerinin sözleri, davranışları ile bunun bozulmasından korkuyoruz. Ve kendimiz olmaktan çıkacağımızı düşünüyoruz. Ben başarılıyım gibi bir hikayeye inanıyorsanız ve insanlar sizin olmadığınızı söylüyorsa siz kendinizi kaybettiğinizi düşünüyorsunuz. O zaman siz kim olursunuz? Herkesin önünde konuşmaktan korkmakta öyle. Ölmekten korkmakta.
Seni sen yapan bir parçanın kaybolması gibi bir korku anksiyete. Bir şeyin eksik olduğunu hissettiğinde ya da anladığından hemen kaçmak uzaklaşmak istiyoruz. Kabul etmiyoruz. Tamam olduğunda hissetmediğinde hayatın boyunca seni tanımlaması için bir şeyler arayıp duruyorsun. Bir partnere ihtiyacın oluyor ya da bir terfiye daha iyi olmak için… Diğerlerine bakıyorsun seni sevilebilir, kabul edilir, iyi hissettirmeleri için.
Peki bu korkudan nasıl kurtulacağız? Nasıl kurtulacağız? Ne zaman negatif bir kimlik yaratmışsak kendimizi baskı altında hissediyoruz ve kendimizi anksiyetik davranış içerisinde buluyoruz ve diğerlerinin ne söylediğine daha çok önem veriyoruz. Pozitif bir hikayeye sahipseniz de o zaman da onu kaybetme korkusu ile geriliyoruz.
İlk önce kendinize sorun lütfen “Sen kimsin?” Kağıt kalem al ve kendini tanımla.
Anksiyete kurtulmak kolay ve hızlı bir yol değildir. Kendine zaman tanıman ve sabırlı olman gerekir.
Şimdi sizi rahatsız eden artık sahip olmak istemediğiniz parçanızı seçmenizi istiyorum. Ve sonra bak şimdi sen kimsin şuanda. Başarısızlık nerede? Şimdi nerede iyi anne kötü anne işinde başarılı başarısız. Şuanda buradasın. Eğer o özellikler şuanda burada değilse o zaman sen o tanımlamalar değilsin.
İkinci soru “Sen her zaman sen misin ?” Hepsi sensin. Utangaçlık, stres hepsi zaman zaman gelip sonra giderler. Orada bir sen varsın. Her zaman olan bir sen.
Diğer soru ise “Aksini gösterecek ya da doğru olmadığını gösterecek örnekler verebilir misin?” İyi bir anne olduğunu düşünüyorsan kötü anne olduğunu gösterecek anılar gibi. Sen de her iki örnekten de varsa o zaman hangisinin doğru olduğunu nasıl biliyorsun?
“Kendini bir … olarak tanımlamadan önce sen kimdin?” Anne, baba, sevgili ne olarak görüyorsanız kendinizi noktalı yere koyun.
“Senin elinde olmadan ya da senin seçme şansın olmayan şeyler için suçlu olan eksin olan sen misin?” ya da bir suçlu olmak zorunda mı bu da çok ayrı bir soru tabi.
Şimdi bunları bir düşün sonra dilediğince zamanın var. Hayattan bir takım beklentilere girmeden önce kendinden ne gibi beklentiler içerisindesin ve ondan da önce sen kimsin…
Mutlu olun!