Kadının Fendi Şiddeti Deldi

Genel olarak şiddet ve özellikle kadına özgü şiddet, maalesef sadece
bugünümüzün yada çağımızın olgusu değil. Üstelik, salt Türkiyemiz coğrafyasına
mahsus bir kavram olmaktan da uzak.
İnsanoğlunun ilk yaradılışından günümüze, insan eli ve aklı ile yaratılmış
neredeyse tüm toplumsal sistemlerde, iktidar, güç ve otorite kavram ve tanımları
büyük çoğunlukla erkek cinsi ile özdeşleştirilmiştir. Böylelikle erkeğe, yaşamsal
olarak ihtiyaç duyacağı dişi enerjiye sahip ve kendisini dönüştürebilmesinde
önemli bir denge unsuru olan, kadını, bir hasım olarak karşısına almak ve onu alt
etmek illüzyonu dayatılmıştır. Sonra mı!?
Sonrası malum; bu denli ağır kavramları tek başına nasıl taşıyabileceğini
bilemeden yüklenen erkek cinsi, sihirin etkisi geçince, kavramların baskısı
altında bedenen ve ruhen ezilmeye başlamış, ezildiği oranda da kendisini
var edebileceğini zannettiği başka bir stratejiye sarılarak kapana kısılmıştır. İçine
düştüğü bu tuzakta debelendikçe, erkek egemen toplumunun şiddet türlerinin
uygulayıcısı haline gelmiştir. Daha da vahimi, ailesi, eşi, dostu, evladı yada diğer
insanlarla kurduğu ilişkilerinde, bugüne kadar duygu, ihtiyaç ve özdeğerlerini
ifade etmek öğretilmediği, imkan tanınmadığı, duyulup dinlenmediği için bu
konuda öfkesini temsil eden iletişim dili, yöntemi ve biçiminde şiddetin farklı
izlerini görmek mümkündür.
Türk toplumu özelinde bakıldığında, kadına şiddetin ilk tohumlarının aslında
kollektif bilinçaltlarımıza yerleşmiş bir takım toplumsal kabul görmüş sözler
ve/veya atasözleri ile atıldığını söyleyebiliriz. Örnekse; “kızını dövmeyen, dizini
döver” “kadının sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmeyin” “saçı uzun aklı
kısa” vb gibi.
Kollektif bilinçaltlarımıza bu şekilde yerleşen ve şiddeti körükleyen tohumların
yeşerebileceği en temel yer çekirdek ailedir. “Açıkça itiraf etmemiz gerekiyor,
Türkiye’deki şiddet kültürünün esas kaynağı ve temel ‘icra’ alanı ailenin
bizzat kendisidir. Simgesel şiddetten fiziki şiddete (tehditten tokada) nerdeyse
tüm şiddet biçimleri öncelikle ailede kıraat edilir, mahallede, yakın arkadaş
çevresinde test edilir, kamusal alanda görünür olur. Ne yazık ki, ‘aile mahremi’
kavramı çerçevesinde korunan kollanan, devlet güvenlik birimleri tarafından
pek de müdahale edilemeyen evdeki ‘sıradan şiddet’ hakkında çok daha fazla
konuşmamız gerek.” (25 Aralık 2011 tarihli Radikal Gazetesi – Bahçeşehir
Üniversitesi İletişim Fakültesi Prof. Dr. Orhan Tekelioğlu’nun yazısından
alıntıdır.)
Tezatı sizlerde farkedebiliyor musunuz!? Doğurganlığı ile insan yavrusu olarak
erkeği, ve dişi enerjisi ile toplumsal yaşamın temel yapısı olan aileyi var eden,
yegane unsur kadın iken, var ettikleri tarafından günün birinde şiddete maruz
kalmaktadır!!
Kadına şiddet konusunda son dönemde, siyasi irade, sivil toplum örgüt ve
kuruluşları ve nitelikli haberciliği destekleyen basın kuruluşlarının sergiledikleri
tutum ve davranışlar, toplumsal bilinçlenmede önemli bir kapı aralamıştır.
Bütün bu emek ve çabalar çok değerli olmakla birlikte, değişim hareketinin
devamı olarak, şiddeti ortadan kaldırabilmeye yönelik, bireysel ve toplumsal
dönüşümü sağlayabilecek yeni iletişim ve öğrenim biçimlerine derinden ihtiyaç
duymaktayız.
Yeni öğrenim biçimlerinden kastettiğim, temel öğrenim müfredatı içerisine
dahil edilebilecek olan ve bugüne kadar öğrendiğimiz ve koşullandığımız
iletişim formatlarından farklı, yeni bir iletişim bilinci, dili ve biçimini öğrenim
sistemimize bir armağan olarak sunabilecek “Şiddetsiz iletişim – Bir Yaşam
Dili” derslerinin verilmesi ve ülkemizde yaygınlaştırılmasıdır.
Amerika ve Avrupa’da uygulanan ve giderek yaygınlaşan Şiddetsiz İletişim
yaklaşımının, Türkiye’deki öğrenim kurumlarında da uygulanabilir hale
gelmesi benim rüyalarımdan bir tanesi ve bunu gerçekleştirebilmek adına
inanç, emek ve niyetle bir takım çalışmalar ortaya koyuyorum. Şiddetin ancak,
farkındalık seviyeleri bizlerden çok ötede olan yeni nesillere, bir yaşam biçimi
olarak Şiddetsiz İletişim öğrenimi verilerek, sabır, emek ve zamanla ortadan
kaldırılabileceğine yürekten inanan biri olarak, siz sevgili okurları, yaşantınızı
güzelleştirmeye davet ediyorum…
‘Şiddetsiz İletişim’ kavramı, dünya’da ilk kez, Hindistanın bağımsızlık
mücadelesinde liderliğini yapan Mahatma Gandhi tarafından kullanılmıştır.
Bana ayrılan köşeden, sizlere, Mahatma Gandhi adına kurulan ve başkanlığını
torunu Arun Gandhi’nin yaptığı Enstitü’nün açılış konuşmasından bir bölümü
alıntılayarak veda etmek isterim:
“…..Sıklıkla insanların şöyle dediğini duyarız: bu dünya acımasız ve hayatta kalmak
istiyorsan sen de acımasız olmalısın. Ben, izninizle, bu düşünceye katılmıyorum.
Dünya, biz ona ne anlam yüklediysek odur. Bugün eğer dünya acımasızsa,
onu kendi davranışlarımızla acımasız hale getirdik. Eğer kendimizi değiştirip
dönüştürebilirsek, dünyayı da dönüştürebiliriz; kendimizi değiştirip dönüştürmek,
önce iletişim dilimizi ve iletişim yöntemlerimizi değiştirmekle başlar!!….”
 
Metin Reyna
Bireysel İletişim Rehberi 

Önerilen Makaleler