Son dönemde adından sıkça söz ettiren Fi, Çi ve Pi kitaplarının yazarı Azra Kohen röportajı!
1. Son yılların en iyi üçlemerinden Fi, Çi, Pi’ yi yazdınız ve geniş bir hayran kitlesi edindiniz. Romanlarınızda aktardığınız bilgi yüklemesinin peşine düşen takipçilerinizin sizi daha yakından tanıması için biraz kendinizden bahseder misiniz?
‘’Holistic’’ yani bütünsel bir yaklaşımla olguları analiz edebilmeyi öğrendiğim Biopsychosocial adlı ekolün merkezde yer aldığı bir psikoloji eğitimi aldım, halen de devam ediyorum eğitimime. Daha iyi bir dünya yaşamayı hak ettiğimiz ama bunun için emek vermemiz gerektiğini fark etmiş sıradan biriyim.
2.Kitaplarınızda sanat, tıp dünyası, beslenme, spor, psikoloji, din vs. çeşitli konularla o kadar geniş bir yelpaze sunuyorsunuz ki neresinden tutsanız bambaşka bir dünya. Bu kadar fazla bilgiyi böyle iyi hazmedip aktarmak sizin için sosyal sorumluluk hedefi miydi?
İçgüdüsel bir ihtiyaçla gelen ve var oluş görevi gibi hissedilen bir duyguydu desem. Eğitimim ve işim gereği problemlerin kaynağına bütünsel bir yaklaşımla inmeyi öğrendim. Çocuğumuz her şeyin nasıl da birbirine bağlı olduğunu konuşuyoruz ama iyi bir analoji kurarak yani var olan bir durumu hikaye içinde örneklendirerek sunmak anlamayı en kolaylaştıran şey. Ben de köklerini hayatın yaşanmışlığından alan 12 karakter üzerinde bütünü sunmaya çalıştım.
3. Bir diyetisyen olarak kitaplarınız da beslenme üzerinde bu kadar durmanız beni hem mutlu etti hem düşündürdü. Toplumun beslenmenin ciddiyetini biraz daha kavramasını istediğinizi söyleyebilir miyiz?
Eğer sağlıklı bir psikolojiye sahip bir toplumda yaşamak istiyorsak, yani trafikte hatalı sollama yaptı diye birbirini öldüren, yan baktı diye birbirine giren ya da tam tersi tepki vermesi gereken bir konuya tamamen ilgisiz kalan, umursamayan, hissetmeyen, düşünmeyen, fark etmeyen insanlarla yaşamak yerine tepkilerini mantıklı bir şekilde yönetebilen insanlarla yaşamak istiyorsak beslenmeye, özellikle toplumsal beslenmeye, çocuklarımızın beslenmesine, kullandığımız suyun kalitesine odaklanmak zorundayız. İnsanın biyolojik bir varlık olduğunu, vücudumuza giren her şeyin duygularımızın hammaddesi olduğunu, duygularımızın da tepkilerimizin ham maddesi olduğunu unutmamalıyız. Demir eksikliğinin depresyonun ilk ve en önemli tetikleyicisi olduğunu bilmek zorundayız. Kombinasyonlarınız hangi spektrum genişliğinde olursa olsun beslenmeniz, olacağınız kişinin karakterinin de ham maddesidir, bunu anlamak zorundayız.
4. Yenilenebilir enerji kaynakları, tarım ve organik beslenme kitabınızda Ali karakterinin ciddi uğraşısıydı. Açıkçası benim de epey etkilendiğim bir karakterdi. Bir röportajınızda okuduğuma göre sizin de üzerinde çalıştığınız kitaptakine benzer kapalı tarım sistemi varmış. Bizi bu konuyla ilgili biraz aydınlatır mısınız?
Dünyada kurulmuş yüzlerce sistem var ama çoğu gelişmiş ülkelerin zengin kasabalarında. Bir teknik lise kurulumu ile özellikle enerji mühendisliği ve yazılım programcılığına odaklanmış ama aynı zamanda kapalı devre tarım ve yaşam sistemleri kurmanın da öğretildiği bir eğitim projesine dönüştürdük çiftliği. Birilerinin çiftliği değil herkesin yararlanabileceği bir merkez olsun hedefindeyim. Kendi çiftliklerini kuracak çocuklar yetiştirmenin daha verimli bir yaklaşım olduğunu düşünüyorum.
5. Sizce doğal ve temiz olandan beslenmek neden bu kadar önemli?
Nedir Psikolojik rahatsızlık? Kişinin kimyasal dengesizlik içinde olmasıdır. Yani duygularımızın ham maddesi olan gerekli hormonları gerekli ölçüde ve gerekli olduğu zamanlarda üretemezseniz o zaman maruz kaldığımız durumlara karşı üretmemiz gereken duygu kokteyllerini üretemeyiz. Kimyasal dengesizlik psikolojik rahatsızlıktır. Amerikan psikologlar birliğinin tanımı bu. Her varlık yaşam sistemi içinde dengede olabilmeyi öğrenmek için doğuyor bu gezegene, fikrimce. Denge ise ancak doğal ve temiz olandan geliyor. Doğal olmayan bir beslenme ile dengede olmak mümkün değil. Çünkü en basit haliyle bugün artık bilinen bir şey ki, yediğimiz her şey duygularımızı oluşturan hormonlarımızın üretiminde kullanılan yağların, proteinlerin, amino asitlerin ham maddesi. Bu hammaddeler olmadan nasıl gerekli olan hormonları ve hormonlar olmadan gerekli olan duygu kokteyllerini üreteceksiniz?
6. Sağlıklı atıştırmalıklar, sağlıklı saklama yöntemleri gibi konularda okuyucuya küçük öneriler veriyorsunuz. Siz normal yaşantınız da bu konularda dikkatli misiniz?
Kesinlikle. Beslemekten ve beslenmekten çok keyif alan biriyim ben ama paketlenmiş gıdaların hiçbirini tüketmemeye ve atıştırmalıklarımı bile kendim evde yapmaya özen gösteriyorum. Mısır nişastası, soya lesitini gibi zeka geriliği yaptığı onaylanmış ve paketlenmiş gıdaların hemen hemen hepsinde bulunan zehirleri tüketmediğinizde kafanız daha hızlı çalışıyor, problemlere daha hızlı çözümler bulabiliyorsunuz. Nedir zeka? Problem çözme kabiliyetidir.
7. Okuyucularımız hatırlayacaktır geçen aylarda ikinci beynimizin bağırsaklarımız olduğuyla ilgi bir yazım vardı. Siz de Pi’ de bağırsaklarımızı mutlu edersek mutlu olabileceğimizi söylüyorsunuz. Bu durumun beslenme ve psikolojiyle bağlantısından söz eder misiniz?
Bugün anlaşıldı ki melatonin gibi hormonlar, seratonin, dopamin gibi sinir hücreleri sadece beyinde değil, bağırsaklarda da üretiliyor. Vücudumuzun sağlıklı işlemesi için gerekli olan tüm besinin ayrıştırıldığı yer bağırsaklarımız. Colombia Üniversitesin’den Dr. Michael Gershon’un ‘’İkinci Beyin’’ adlı kitabını okumanızı ve Vagus sinirini araştırmanızı öneririm. Bu konu, üzerine çalışmamız, öğrenmemiz, bilgi toplamamız ve kendimizi eğitmemiz gereken en önemli konulardan biridir. Özellikle, çocuklarının sağlığından sorumlu olan anneler için. Mutluluk dediğiniz hal, en basit haliyle yaşadığınız bir olaya vücudunuzun verdiği kimyasal bir reaksiyondur. Dopamin, seratonin, oksitosin kokteyli şeklinde farklı oranlarda hal bulan bir hormon kokteylidir mutluluk. Bağırsaklarımızdaki sistemi anlamadan süreçlere nasıl müdahale edebileceğimizi bilmeyiz, ikinci beyni detaylı bir şekilde öğrenmek zorundayız. Hatta fikrimce ilkokuldan başlayarak ikinci beyin diye bir dersimiz bile olmalı. Her sene çocuklarımıza vücudumuzun içindeki sistemleri bütünsel bir yaklaşımla öğretmeliyiz.
9. Sporun hayatınızda yeri var mı? Beslenme, spor ve psikoloji ile bize bir denklem kuracak olsanız ne söylerdiniz?
Denge sadece besleneme ya da sadece spor, sadece öğrenme egzersizleriyle olmuyor. Gelişen bir varlık için her olgu çok boyutlu bir hal alır, yani iyi beslenip, vücudumuza gerekli oksijeni alabileceğimiz şekilde nefes aldığımız ve kan dolaşımımızı kolaylaştıracak sporlar yapıp zihnimizi yeni öğrendiğimiz şeylerle renklendirebildiğimizde dengeye yaklaşıyoruz. Ben tai chi ve pilatese odaklandım ama herkes kendi tarzına göre olan sporları keşfetmek için emek vermeli.
10. Sizin alanınız olan nöro-psikolojiyi kullanarak insanları doğru beslenmeye, aktif yaşama entegre etmek yani beynimizi ehlileştirmek mümkün müdür?
Beyni nörolojik olarak incelediğinizde beslenmenin muazzam etkilerinin delilleriyle karşılaşıyorsunuz. Anne karnında, bebeğin maruz kaldığı demir eksikliğinin nasıl da zeka geriliğine yol açmasından tutun 2. Dünya savaşı sırasında sağlıklı beslenemeyen annelerden doğan çocukların algılamasındaki zayıflıkla ilgili Hollanda’da akademik olarak yapılmış çalışmalara kadar her bilgi bize doğru beslenmenin sadece bireyler üzerindeki etkisini değil, toplumlar, ülkeler ve dünya insanlığı üzerindeki etkilerini sunarken bunları görmezden gelmek fikrimce insanlığımız adına büyük hata. Geçmişin sözde zeka testlerinin aslında saçmalık olduğunu, beynin öğrendikçe daha da iyi çalışan bir mekanizmaya sahip olduğunu, kendini geliştiren bireylerin zekalarındaki artışları bilim dünyası bugün kabul ederken beynin ehlîleşmesine değil, ön yargılarımızın ehlîleşmesine ve beynimizin geliştirilmesine ihtiyacımız var.
11. Kitabınızda denge merkezi tadında, “ayahuasca” ya da “şaman iksiri” denilen bitkinin kullanıldığı bir enstitü vardı. Yurt dışında bu tarz arınmanın yapıldığı merkezler var fakat böyle bir yerin varlığı ülkemizde gerçekten mevcut mu? Eminim okuyucularınızın büyük bir kesimi merak etmiştir ya da siz esinlendiniz mi? Ayrıca kitapta beslenmeyle ilgili birçok öneri o enstitünün geçtiği yerlerde vardı, neden? ( Biliyorum fazla yoğun bir soru oldu ☺)
İnsanın neden dünya gezegeninde yaşayan diğer hayvanlardan daha hızlı bir şekilde geliştiği araştırıldığında iki konu parıl parıl parlarcasına karşımıza çıkıyor. İlki pişmiş besinlere geçiş ve ikincisi de beyin hormonunun bulunduğu bu ayahuasca bitkisiyle ilgili geliştirilmiş teoriler. Merak edip hayal kurabildiğimiz için diğer hayvanlardan farklıyız. İzlediğimiz diziler ve gündelik yaşantımızın ekonomik telaşesi arasında düşünmeden, merak etmeden, maddi hayallerin dışında insanlıkla ilgili hiçbir sorumluluk almadan yaşadığımızı fark ediyorum ve sadece ufak tefek fark edişlerin, merak edişlerin, insanlığın gelişimiyle ilgili kurulan hayallerin insanlığımıza büyük etkisi olacağına inanıyorum. Bu inancım gereği odaklandığım bir bölümdü denge merkezi. Merakı biraz kaşımak istedim ama akla gelen hatta yığılan soruların da tek kaynağı olmak heveslisi değilim. Önümüzde kocaman bir yaşam var keşfedilmeyi bekleyen ve vizyonumuzu genişlettiğimizde keşfe başlıyoruz. Bu keşfe atılan bir adıma bile katkım olabilmesiydi amacım.
12. Son olarak ruh ve beden sağlığı Azra Kohen deyimi ile “çatlama cesareti gösteren tohumlara” bir tavsiyeniz var mı?
Sınırları sanki çok önceden çizilmişçesine size sunulan yaşamı kabul etmek yerine istediğiniz yaşamı kurgulamak için emek verin. Hayat emek veren, çabaya geçen herkese cevaplar veriyor. Yorulmaktan üşenmeden, yenilmekten korkmadan, istediğinize ulaşamayacağınız endişesi içinde kaybolup vazgeçemeden, gerçekleştirmek istediğiniz şeyleri araştırıp mantıklı bir şekilde planlayıp yaşamak istediğiniz geleceğin detaylı hayalini kurmaya başladığınızda ve bu hayal için gerçekten de emek verdiğinizde çıkmaz sokakların bile nasıl da gizli geçitlere çevrildiğine tanıklık edebilirsiniz. Hayat harekete geçen herkesi varması gereken yere götürüyor tabii bizler televizyonun karşısından kalkıp gerçekten de yaşam yolculuğuna çıkmaya karar verebilirsek, çabaya geçebilirsek.
AZRA KOHEN RÖPORTAJI
