DİLAN ACAR ile BARCELONA MARATONU

1-Merhaba Dilan; seni biraz tanıyabilir miyiz, spora kaç yaşında nasıl başladın? Neler yapıyorsun?
Merhaba ben Dilan Acar, spora 6 yaşında başladım. Bursalıyım. Bursa’da Bursa Minikler Atletizm Kulüplerinde koşarak spora başladım. Sonrasında DSİ yüzme kulüplerinde kısa mesafe yüzücüsü olarak yüzme ile ilgilendim. Aynı zamanda 2 sene jimnastik yaptım.
Lise hayatımın sonuna kadar Bursa’da yaşadım. Ortaokulda il badminton takımındaydım. Bunun dışında hentbol, basketbol, futbol ve kayak sporlarıyla ilgilendim. Üniversitede Amerika’da bir sene yaşadım bu sürede fitness ile ilgilenmeye başladım.
Yaklaşık 6 senedir koşu, fitness, crossfit ile ilgileniyorum. Lisanslı triatlet ve atletizm sporcusuyum.


2- Her gün düzenli olarak spor yapıyorsun; tüm koşularda, sportif etkinliklerde seni görüyorum. Nereden buluyorsun bu kadar enerjiyi?
Doğru, haftada 6 gün spor yapıyorum. Bazı günler çift idman bazı günler yalnızca cross train olarak tek idman çalışıyorum. Enerjim sanırım, 7 aylık doğmuş olmamdan kaynaklı,ayrıca çocukken hiperaktivite sorunum vardı. Her zaman düz duvara tırmanan, öğle uyku saatlerinde tüm yaşıtlarım uyurken ip atlayan, salıncakta sallanan, sınıfta teneffüslerde son sürat bahçelerde koşan bir tiptim. Enerjiyi bir yerden bulmuyorum aslında, bünyemde kaybetmediğim hep canlı olan, hatta harcadıkça yenilenen bir enerjim var. Öz motivasyonu oldukça yüksek bir yapım var. Hedeflerim var, bu hedefler sayesinde motivasyonum ve spor isteğim sürekli taze kalıyor.

3- Kondisyonunu korumak için neler yapıyorsun, nasıl bir antrenman düzenin var biraz anlatır mısın?
Kondisyonumu korumak için öncelikle cardio antrenmanlarını aksatmıyorum. Indoor cycling, treadmill antremanlarını her gün yapıyorum. Bunun dışında her antrenmanımda ağırlık ve fonksiyonel vücut ağırlığı antrenmanı yapıyorum. Bunun dışında beslenmeme de oldukça dikkat ediyorum. Haftanın 4 günü yoğun cardio, 2 günü de ağırlık antrenmanı yapıyorum. Bunlara ek olarak da en az 1  saat olmak üzere haftada 3 gün yüzme antrenmanlarım oluyor. Yarış zamanları bu antrenmanların yoğunluğu artıp, azalabiliyor.


4- Her sabah mutlaka ne yiyerek ya da içerek güne başlarsın?
Sık sık, az az yeme prensibim değil. Ben, daha çok iki öğün doğru beslenme taraftarıyım. Sporcu olmayanlara ağır ya da zor gelecek bir beslenme düzenim var; ancak kondisyon ve kilo korumak için maalesef her istediğimizi yiyemiyoruz. Protein ağırlıklı besleniyorum. Ekmek, şeker, tatlı, hamur işi ve alkol tüketmiyorum. Bazı sabahlar yumurta, bazı sabahlar yerine lor peyniri ve domates, salatalık ile başlıyorum. Öğle saatlerinde tavuk ya da yağsız etten salata bazen de somon tüketiyorum. Akşam yemeği yerine antrenman sonrası balık ya da çiğ kuru yemiş ya da yağsız ton balığı tüketiyorum. Bolca meyve ve su tüketiyorum. Günde 4 litre su içiyorum diyebilirim.

5- Barcelona Maratonu’na nasıl hazırlandın? Hazırlık sürecinden biraz bahseder misin?
Barcelona Maratonu benim dönüm noktamdı diyebilirim. Barcelona Maratonu öncesinde Kapadokya’da Ultramaraton ve öncesinde de Paris Maratonu koşmuştum. Bunlar benim en uzun mesafelerimdi; ancak bunların dışında oldukça fazla 21K ve 10K yarışlarım vardı. Eski kısa mesafe atleti olduğumdan sürekli 10K 6K yarışlarına katılıp kürsü görmeye yoğunlaşıyordum. Yarışlar koşuda hızlanmak için en verimli ortam.
Şöyle örnek vereyim; günde iki yarış koştuğum oluyordu. Bunlarda da muhakkak bir tanesinde kürsü görüyorsam diğerinde de ilk 10’a girebilmek için oynuyordum.
Bir hafta sonu sabah ormanda Göktürk’te Gurmerun yarışında kürsü yapıp kürsüden ödülümü alıp oradan Tuzla’ya Koç Olimpiyatları’na 400m yarışında koşup, orada da ikincilik kürsüsünü görüp  ardından, takım yüzme şampiyonasında yarışıp 50 m bayrak yarışında kupa kaldırdığım haftalar oluyordu. 1 yıl içinde hem maraton, hem ultra maraton hem de yarı maratonları koşup aralıksız kısa mesafelerde, Geyik Koşuları 4K Geyik kupası, gurme run, adım adım, color up, intercity 10K, nike womens yarışlarında da kürsü hedeflerine ulaşırken; Kasım Avrasya Maratonunda 15K yarışından sonra oldukça ciddi bir sakatlık geçirdim. Priformis sendromu denilen bir kalça sakatlığı yüzünden fizik tedavi görmeye başladım. Tedavim uzundu ve koşmam yasaklandı. Yalnızca yüzme ve bolca kuvvet antrenmanı ve haftada iki fizik tedavim vardı. Ancak Barcelona Maratonu’na da dört ayım kalmıştı. Haftada 5 gün koşmam en azından bir gün 20K uzun antrenmanı yapmam gerekirken, neredeyse o aylarda hiç koşamadan sadece ağırlık antrenmanları ve uzun yüzme antrenmanlarıyla zaman geçirdim. Koşmayı denesem de sol kalçamda kas kısalması nedeniyle oldukça acı vermeye başlıyordu, bu ağrılar her adımda  beni  geriye çeken ağrılardı. Koşulardaki arkadaşlarım antrenman yaparken onlarla koşamamak, derece yapacağım birçok yarışa katılamayıp sosyal medyadan sonuçları takip etmek, biraz koşmayı denediğimde ağrının yinelediğini hissetmek kabus gibiydi. Kendimi oyuncağı elinden alınmış çocuk gibi hissediyordum. Bu kadar olumsuzluğa rağmen en azından kuvvet antrenmanıyla, yogayla, ağırlıklar çalışarak kondisyonumu kaybetmemeye çalışıyordum. Üç ayın sonunda ilk koşmaya başladığım zaman ağladığımı hatırlıyorum. Tamamen ağrılar içinde jogg atarak 10K koştum. Dört ayın sonunda da toplamda 10 kereden fazla koşu antrenmanı yapamadan maraton zamanı geldi çattı. Bir sene önce toplam koştuğu mesafe 2100K olan Paris Maratonu’na da 6 ayda 950K koşarak hazırlanan bir sporcu için 10 kere koşmak oldukça imkansız bir rakamdı. Ancak bunlar beni yıldırmadı bir hedefim vardı ve öyle ya da böyle doktorum onay vermese de o maraton koşulacaktı. Antrenmanlarda koşunun yerini bisiklet antrenmanları aldı. Haftada 4 gün ortalama 30-35Km/h tempoyla uzun ve kısa bisiklet antrenmanı takviye olarak haftada 3 gün yüzme intervalleri ve ağırlık antrenmanı yapmaya devam ettim. Bisiklet bacak kaslarını güçlendirirken kan dolaşımını da arttırdığından ve koşu gibi ayağa darbe kuvveti vermeyen bir dal olduğundan oldukça faydalıydı. Hiçbir sporcunun sevmediği esneme proseslerine de ağırlık vermiştim. Artık her antrenman sonunda 40 dakikayı bulan yoga ve esneme seanslarına ağırlık verdim. Plank, crunch ve lunge hareketleri beni kuvvetlendiriyordu. Maraton gelip çattığından oldukça gergindim Barcelona’da maraton sabahı uyandığımda garip bir kendine güven ama; aynı zamanda yeterli koşu antrenmanı yapmadan katılıyor olmanın verdiği bir gerginlik ile güne başladım.Maratona başladığımda tek güvendiğim durum,daha önce maraton koşmuş olmanın verdiği kas hafızası gerçeğiydi.
”Daha önce 42K koştun yine koşarsın önemli olan durmadan bitirebilmek!”
“Buraya kadar geldin, neler başardın bunu da başarırsın.”
“Sen güçlüsün, altyapın var, kendine güven.” diyerek sürekli kendimi motive ediyordum.
Yarışın ilk 10K’sını nasıl koştum hatırlamıyorum. Sanki koşmayı yeniden keşfediyormuşçasına koşuyordum. Etrafta insanlar, bağıranlar, bando takımları, coşkular, marşlar hepsi sanki bir filmin parçasıydı. 20K, 27K, 36K derken hem acı çekiyor, basacak sağlam parmağımla idare etmeye çalışıyor, hem de gidebildiğimi gördüğüm için bundan keyif alıyordum. Öyle anlar geliyordu kalça ağrımı bastırmak için jel çantamı ağrının tam üzerine getirmeye çalışıyor oluşan baskıyla mevcut ağrımı unutuyor koşmaya devam ediyordum. Yarışta kenarda gördüğüm bir pankarrta “Pain now Beer Later” yazısı beni güldürüp motive etmişti. Tam bittiğim anda önümdeki bir koşucunun sırtında yazan “Where is the limit? Limit nerede? “ yazısı imdadıma yetişiyor, beni yeniden doğuruyordu. Bazen cebimdeki jeller, bazen yarış sonunda yiyeceğim yemekler, bazen de gördüğüm bir manzara beni motive edecek araç oluyordu. Aklımda sürekli “When your legs are get  tired, run with your heart!” (Ayakların yorulduğu zaman, kalbinle koş!”) sloganına çok şey borçluyum. Hiçbir kilometresinde durmadığım, yürümediğim bir yarış oluyordu, bu yüzden inanılmaz mutluydum.  Finish’e geldiğimde saatim 42,5 K ‘ yı gösteriyordu. Tamamlamıştım 4 saat 20 dakikada bitirmiştim, sanırım bacaklarım iflas etmişti. Ama yaşadığım runners high denilen mutluluk, haz, gurur, rahatlama her bir acıya değdi. Bu süreçte bana destek olan sponsorum Puma’ya yanımda oldukları için teşekkür ediyorum. Son antrenmanlarımı da onlarla birlikte Puma Womens Training antremanları ile birlikte yapmıştım. Kuvvetlenmemde kondisyonumda oldukça etkili oldu.
Dilan Acar Barcelona Maratonu 2 - Monthly Fitness
6- Son zamanlarda neler yapıyorsun? Seni nerelerden takip edebiliriz?
Şu anda triatlon antrenmanlarına devam ediyorum. Wings For Life World Run, Global Run Bodrum, Cunda Ultimate Run, Haliç Yarı Maratonu yarışlarında yarışacağım. Yarış takvimim yarışlara göre sürekli güncelleniyor. Bununla birlikte sprint triatlon yarışlarında beni görebilirsiniz. Bunun dışında bu sene içinde bir Ironman hedefim var. Ayrıca Atina Maratonu’nda bir 42K yolculuğum daha olacak. Beni sporun her alanında yarışlarda, organizasyonlarda görmeniz mümkün. Çünkü en mutlu olduğum anlar sporun içinde olduğum anlar. Geçen yaz kitesurf’e başladım bu sene onu ilerletmeyi düşünüyorum. Spor herkesin hayatının bir parçası olmalı bence. Bunun yanında hedefler doğrultusunda yaşamak, yaptığımız işi sevmek ve her ne olursa olsun kendimizi sevmekten ve inanmaktan vazgeçmemek; mutlu olmanın en temel yolları.
Herkese sağlıklı günler dilerim
Sosyal medyadan @dlnacar hesabından beni takip edebilirsiniz.

Önerilen Makaleler